4 Aralık 2012 Salı

KADININ KENDİNİ KEŞFİ


   
Nietzsche, "biz arzulanana değil , arzulamanın kendisine aşığızdır." der. Belki de arzularını tanımasıyla, arzuya duyduğu aşkı keşfiyle kendini bulmaya başladı kadın. Kendi şehvetini,  gücünü, iktidarını ve cinselliğini..
 Kendini keşfettikçe dünyayı, karşısındaki erkeği ya da kadını özgürleştirmeye başladı. İçindeki doyumsuzluklara, arzunun kendisine kattığı o ruha şaşırdı bazen de. Çok öncelerden, hatta doğumuyla birlikte üzerine toplumca giydirilmiş  namus, ahlak, bekaret giysisini üzerinden yavaşça sıyırmaya başladı. Belki de içindeki o arzunun dünyayı nasıl darmaduman edebileceğini anladığından tüm bunları reddederek kadına biçilmiş o yasakların erkek egemen gösterilen bu düzende gücün ve liderliğin istediği an kadınlara geçebilceğini gördüğünden konulmuş olduğunu anladı.
Kendi cinselliğini ve seksi yaşadıkça daha çok özgürleşti bir bakıma kadın. Bazıları bunu sadece ruhunu katarak yaptı, diğer bir kısmıysa bunu sadece cinsel bir doyum boyutuna indirmeyi yeğledi. İki şekilde de aslında erkeğin o feodal gösterilen yapısı  çoğu zaman kadın lehine dönüşmeye başladı. Kadın bunu farkettikçe bu feodal yapıya karşı itaati ve korkusu da azaldı. Korkularını üzerinden attığında iktidarının belki de yorgana sıkıştırılmış halini de gün yüzüne çıkardı. Bunu gün yüzüne çıkarırken kimi zaman bir ezbere dönüştürdü kimi zaman ruhundaki arzu ve zevkle doyuma ulaştı. Kamasutra gibi birçok teknikte de görüldüğü gibi kadının seksteki anaç ruhu ve korunma ihtiyacı algısı ise yerini çoğu yıkanın ya da koruyacak olanın kadın olduğu duruma bıraktı.
Kadının erkeğinin istediği biçimde yaşadığı hayat kadının kendini keşfi kadar erkeğin zaaflarını da keşfetmesiyle gücünü yitirirken kadın "ana" rolü üstlenmeye başladı. Bu güç ve feodal rol kadına geçerken çoğu kez ruh yitirildi, çoğu kez de ruhla ve şehvetle yaklaşılan erkek kadınına aşırı bağlı bir role büründü.
Kadının toplumda değişen bu rolü erkeğin o doğuştan kendisine yedirilen yüksek ego, iktidar ve özgüvenini bir şekilde kaybetmesine, tedirgin ve huzursuz bir ruh haline bürünüp bu tabuları eskisi kadar sabit bir fikirle savunamamasına yol açtı. Çünkü kadın seksteki veya yaşamındaki bu gücü devam ettirirken nasıl bir hale bürünürse bürünsün bir şekilde kendisiyle ilgili farkındalığa erişmesiyle yeri geldiğinde bir çok şeyi koruyacak ve yönlendirecek kadar güçlü bir varlık olduğunu anladı belki de. Sigmund Freud'un dediği gibi nasıl bir erkeğin ilk aşkının annesi olduğu analizi birçok kadın ve erkek tarafından bugün kabul ediliyorsa ve tartışılıyorsa aslında kadın bir erkeği doğurduğu andan itibaren bile her şeyi yönlendirebilecek ve geliştirebilecek kudretini oğlu üzerinden göstermeye başlıyor. Bu yüzden kadın seksi yaşarken bazen doyumsuzluğunun sınırlarına ulaşsa da uyumlu olandan çok uyulan olmaya doğru gidiyor. Kah bedensel zevki için, kah ruhla bağlı olduğu erkekle en özelini paylaşmak için...
Her ne şekilde bir insan yapısına bürünürse bürünsün, doyumsuzluğuyla da zevkin en yüksek sınırlarına varmasıyla da kadın gücünü ve yapabildiklerini görmesiyle dengeyi değiştirdi. Bu dünyanın erkek egemen bir yapı üzerine kurulmadığını öngörmeye başladı kendine, her şeyin sadece onlar için yaratılmadığını bildiği gibi zevki de doyumsuzluğu da gücü de ve iktidarı da erkek kadar yaşamaya başladı. Kadının gücünden bu kadar korkan bir toplumun "namus" altına sığınıp cinayetler işlemesine de belki de bu yüzden içinden bulup çıkardığı o güçle isyan etmeye başladı. Ve iktidarın statü tanımadığı gibi hakların ve kendini bilmenin ve zevkin,  şehvetin sadece bir cinse ait olmadığını da gösterdi gün be gün.
Virginia Woolf bir sözünde "Bir kadın olarak hiçbir yere ait değilim, sadece dünyaya..." derken belki de reddeden, keşfeden bazen şaşıran, doyumu yaşayan ya da yaşamayan  çoğu kez anlaşılamayan kadını anlatır. Kadının toplum karşısındaki yapısının bir oda ya da bir yorgana sıkıştırılamayacak kadar yüksek olduğunu gösterir topluma, kadının kendisine. Eğer bir sınır  varsa onu evrenle çizmeyi tercih eder. Belki de kadın bunu anladığından beri daha dik durur kendine ve içindekilere karşı, en çok da topluma..
Her şey önce böyle başladı demek için..
Pelin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder