8 Eylül 2011 Perşembe

Denizlerle tutsak edilmiş bir adada yaşayan ‘Gerçek Aşk’, o duayı üfler ve dua rüzgarlarla Ortadoğu halkının iç sesine dönüşür; ‘Hakikat Aşktır, Aşk Özgür Yaşamdır.’

Koca bir boşlukla varedilmiş, yaradanın insafsızlığına mahkûm bir tür… Bir yaşam dolusu süren boşluk doldurmacalar.’Kaybettim’ dememek için devam eden yeni denemeler… Boşluğu dinle, insanla, inançla doldurma çabaları… Ve en beklenmedik zamanda gelen aşk kodları. Tanrı-insan arasındaki iktidar çatışması ve bunun yansıması olarak devletlilik… İnsan doğasının bunu reddedişi ve bir o kadar da ondan vazgeçememesi… Bütün iktidar hallerinden kurtulma çabası ve iktidara olan muhteşem özlem… Ilk karşı çıkış, elma… Ve ilk günahı yaptıran aşk gerçekliği…

Tahakkümün dokunamadığı tek yerdir; aşk ve hakikatin anlamlı olduğu gönül. Tanrının insanlarda vuku bulan varlığı ancak hakikatin farkına varmakla mümkün olacak ve o boşluk ancak bu hakikatin çözülmesiyle doldurulacaktır. Hakikat; iktidarların, dinlerin bütün fetvalarını bir kenara bırakıp evreni kendi içimizde bulmak, kendi iç sesimizle onu anlamlandırmaktır.

Tarihte, Sümer rahiplerinin kendilerini tanrıyla insan arasında elçi-aracı tayin etmesiyle başlayan bu iktidar müdahalesi, günümüz kapitalist modernitesi ve onun bütün ekipmanlarıyla en üst düzeye ulaşmış durumdadır. Fazla ışıklı, reklam gücünün göz kamaştıran etkisiyle de hakikat daha bulunmaz bir yere yerleştirilmiştir. Öyleyse arayışı, varolan sistemin çürütmelerine karşı duruşla başlatmak gerekir. Sistem reklamlarıyla sahte bir dünya yaratmış ve bu yalana insanlığı inandırmayı amaç bellemiştir. Bu çürütme şüphesiz; insanı varoluşunda sahip olduğu ‘aşk’ ‘tan uzaklaştırmayla ve bunu değersizleştirip unutturmayla olacaktır.


Kendi hakikatini aramak, yeni bir mücadeleye başlamak demektir, evrenin bütün yalancı resimlerinden kurtulup en şeffafı görebilmektir. Boyalarla, ışıklarla, reklamlarla özünden uzaklaştırılarak, adeta yeniden inşa edilmiş bu evreni ‘pure’ haline geri döndürmek, geriye kalan tek çözümdür. Aksi halde yaşanılan, hissedilen her şey yansımadan fazlası olamayacak ve hakikate dokunmanın yaratacağı ‘sonsuzluk’ asla bulunamayacaktır. Sistemlerin aşkı; anlık hazlar, geçici tatminler ve sahte dokunuşlar haline getirmesi; günü kurtarma derdinde, kendini gitgide köleleştiren insanlar yaratmaktan başka bir şey olmamıştır.

Yansıma bir dünyada, gözler yansımaları görecek, tenler yansımalara dokunacak yani hissettiğimizi sandığımız her şey ‘hiç’ ‘ten fazlası olmayacaktır. Peşinden gittiğimiz, her şeye yayılmasını istediğimiz ve yaradılışla kutsadığımız ‘aşk’ ; bize dokunmaktan, bizi anlatmaktan çok çok uzaklarda kalacaktır.

Yaratma çabasında olduğumuz ya da yaratmaya meylettiğimiz ‘özgür yaşam’ iddiası, yansımalardan ibaret olan evreni, özüne döndürecek, varoluşun sırlarıyla dolduracak; insanlığı, aşkın nefes kesen haline ulaştıracaktır. Öyleyse sıralamayı değiştirip , önce aşkın yaşanabileceği bir dünya yaratıp sonrasında o dünyayı aşkla eritmek; yaşamda nefes alan-almayan her şeye aşkla dokunmanın büyüsünde tabi ki aşkın özümüzde olduğunu, onunla varedildiğimizi unutmayarak,iç sesimiz gibi duymayı unuttuğumuz aşkı, tekrar uyandırmaya çalışarak., çabalamak gerekecektir.

İçimizde, bizimle nefes alan boşluğu; var olan sistemde, kalıplara soktuğumuz, şekil vermekle zaman kaybettiğimiz, ‘işte bu’ dediğimiz ama her defasında hayal kırıklığıyla arkamızı döndüğümüz, insanlarla ya da diğer ‘şeylerle’ doldurma çabası artık miladını doldurmuştur. Biz her defasında ‘bu kez, son’ desek de bu yanılsamalara aldanarak yaşamaya devam etmenin mağlubiyetinden sıyrılıp, gerçek aşkı, hakikatte aramanın sonsuz çekiciliğinin kulu olma vaktidir.

Dünyayı değiştirme iddiası, dünyaya tek başına sahip olmayı unutmak; kendini her şeye ait hissetmek, bedende ve ruhtaki bütün güzellikleri ve çirkinlikleri ayan beyan ortaya çıkarmak ve bunlar üzerinden mücadele vermekle mümkün olacaktır ve çürüten sistemi çözmek, nerelerden vurduğunu, hangi yöntemleri kullandığını bulmak-yorumlamak gerekecektir. Eğer kişi sıkı sıkıya kölesi, kurbanı olduğu bencilliğini öteler de hiç bir zaman yüzünü görmediği, sesini duymadığı kişilerin, olayların acısını hissetmeye başlar ve bunlara refleks geliştirirse algıları daha duyarlı olacak ve yansımalardan kurtulup, gerçeklere dokunacak, erkleri yenecektir.

Özgür yaşama yaklaştıran ve hatta kavuşturan bu mücadele başarıyla sonuçlandığında ise mükâfatı, aşkı yaşamak olacaktır. Bununla tanışan insan evladı, ölümü bile yenecek, sonsuzluğuna kavuşacaktır, tanrılardan korkmayıp onlara aşık olmaya, kendini onlarla bütünleştirmeye, insanlardan korkmayıp onlardaki en-el hak felsefesinin içinde erimeye, tarihi kirletmeyip ama kirli haline de esir olmayıp yeni bir aşk tarihi yaratmaya başlayacaktır ve şu an aşk yolunda ilk adımı atma zamanıdır…

Ruşen

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder