8 Eylül 2011 Perşembe

Ne gereği vardı ‘aşkın’?

İnsanlar şu ya da bu nedenle dünyaya limitli vakitlerle gelmiş bulunuyor. Eeee malum insan düşünen de bir varlık, ekmeğini çıkarmak dışında kalan vaktini merakları kuşatıyor.

Nesiller boyunca kendine aynı soruları sorup sorup aynı yanıtları bulan ve bu özelliği ile beni şaşırtıp sıkan varlık insan, aşk konusunda da bozuk bir plak gibi tekrar tekrar aynı sesleri çıkarıp kulağımı tırmalıyor. Gizeminin çözülmemiş olması nedeni ile daha çok sükse yapan ‘aşk’ birçok esere konu olmuş ve olmakta, efsanevi bir özellik taşımaktadır. İnsan yavrucuğu (feminist damarım kabardığından ve biraz da eğlenmek adına bunu söylüyorum, oğlu demiyorum) konu hakkında sorular sorular sorular sormuş, bir iki de yanıt bulmuş midesini bulandıran. Aşkın efsanevi yanını basitleştiren yanıtları hoşuna gitmemiş olacak ki bu yanıtları unutuvermiş bir çırpıda. Sorularımıza şöyle bir bakarsak: Aşk nedir? Niçin âşık olunur? Kime âşık olunur? Aşk neye yarar? gibi gibi… Birçoğumuzun bazı dönemler kendimize ya da başkalarına sorduğu sorular.

Eee madem ben de bir insanım(olmadığımı iddia edenler de var, benim ise bu konuda kafam karışık) o halde bir yazılık bende bu tekrarın bir parçası olayım. Ne de olsa kimsenin kulağını kendi sesi tırmalamaz, sesi ne kadar tiz olursa olsun.

Aşk ile tanışmamız:

Çoğumuz daha ergenliğe girmeden abla ya da abi diye hitap ettiğimiz bizden yaşça epey büyük olan birine âşık olduğumuzu iddia ederiz. Bana göre, aşk ve hayranlığı karıştırmamızdan kaynaklıdır bu durum. Tabi aşk; çok yoğun, tutkulu sevgi anlamına gelmekte, yani sadece bir insanın karşı cinsel olan özel ilgisi değildir ama ben bu yazımda


sadece bu kısmını ele alacağım. Aşkın bu yönünü ele aldığımızda kimilerine göre aşk ergenlik ile birlikte gündeme girmekte. Bu dönem ile birlikte aşk yaşamımızda oldukça önemli bir yere oturuyor ve tıpkı milletvekilleri gibi koltuğunu bırakmayı reddediyor.

Aşk ve Aile

Ailenin daha doğrusu ebeveynlerin(anne-baba), aşkı ele alış biçimi oldukça ilginç olabiliyor kimi zaman. Aşkın ertelenebilirliğini ima eden konuşmalarla mesela. ‘Ben âşık oldum’ dediğinizde, ‘Önce okul, yok yok! Derslerini olumsuz etkiler. Oku, bitir sonra…’’ gibi enteresan yaklaşımlarla ebeveynler en mantıksız lakin en komik konuşmalarını da yapmış olurlar. Mantıksızdır açıklayamazsınız, komiktir gülemezsiniz çünkü aynı zamanda çıldırtıcıdır. Böyle durumlarda kendilerine, erteleme düğmesinin nerede olduğunu sormakta fayda vardır. Bir ihtimal aşkın bir çalar saat olmadığının farkına varırlar.

Bir de dersleri olumsuz etkilemesi durumu vardır ki bu baştan aşağı abestir. Yaşamak okumaktan ibaret değildir; okumayı yaşamın bir yönü olarak ele almak dahi benim için geçersiz bir ihtimaldir (kapitalist sistemin tüm dayatmalarına rağmen).

Çevremdeki insan yığınına bakarak bir genelleme yapmak gerekirse, annelerin evlatlarının aşklarından genel olarak haberdar olduğunu ve babaların haberdar olmadığını ya da haberdar değilmiş gibi davrandığını görüyorum. Annenin(kadının) evladına verdiği güven ve her zaman yanında olduğunu hissettirmesinden ileri geliyor olmalı bu durum. Baba(erkek) ise otoritedir, yasaklar kümesinin en tepesinde oturur. Toplumsal değişmelerle beraber babanın bu yasaklar kümesinden bir nebze de olsa uzaklaşıp evladının


seçimlerine karışmayan(ya da daha az karışan) bir alana yakınlaşması söz konusudur. Aşk bağlamında düşününce, babanın bunu doğal bulması fakat eski rolünden de sıyrılamamasından olacak ki evladının aşk durumuna karışmıyorken, bilmezlikten gelme yolunu seçerek daha önceki rolünün de karşısında durmamış oluyor. Ne yasakçı bir baba oluyor ne de destekleyici.

Bunun dışında örnekler yok mu? Tabi ki var ve sayıları artmakta. Evlatlarının sevgilileri ile tanışan bunu doğal bir olgu olduğunu görmüş anne-babalar da mevcut ve dediğim gibi bunların sayısı da zamanla artıyor. Bu yalnızca evladın seçimlerine saygı bağlamında düşünülmemeli. Aynı zamanda, evladın güvenliği için de gerek arkadaşları gerekse sevgilisi tanınmalıdır. Yasakçı olmanız, evladınızın kalbindeki aşk odasını kilitlemiyor. Aşkını gizli yaşamasına neden oluyor ki tehlikeli biri ile olması durumunda bundan habersiz olacaksınız demektir bu. Kaldı ki evladınızın sevgilisi, durumdan haberdar olduğunuzu bildiği zaman çocuğunuza karşı kolay kolay kötü davranamayacaktır çünkü evladınızın arkasında olduğunuzu bilecektir.

Cinsiyet ve Aşk

İnsanların, aşkı hayatlarında çok büyük bir yere koyarken devasa yasaklar kümesine bulaştırması ilginçtir. Çoğunluk, aşkını istediği gibi yaşayamaz. Çünkü aşk, her ne kadar özel bir konu olarak kabul görse de aynı zamanda herkesin bu konuda diyeceği bir şeyler vardır. Ya da ne yazık ki kendinde deme hakkı gördüğü bir şeyleri vardır(!)

Bu yasaklar kümesi, cinsiyet bağlamında daha çok kadını (olumsuz)etkilemektedir. Çok erkekle birlikte olan kadın iffetsiz, çok kadın ile olan erkek övgüyü hak eden erkektir. Bunu ben söylemiyorum tabi-katılmadığımı söylememe de gerek yok sanıyorum- söylenenlere şöyle bir kulak kabartırsanız bu sonuca varmak çok kolay olacaktır.

Bir TV programından(Olacak o kadar) bir bölüm:

Muhabir: Siz hiç âşık oldunuz mu?

Genç Kız: Oldum.

Muhabir: Eee, sonra ne oldu?

Genç Kız: Babam vurdu geçti..

Sevgi üzerinde çok konuşulan bir kavram, herkesin hayatında istediği aynı zamanda. Sevgi kelimesini duyunca dahi içimiz ısınır. Güzel duyguların ifadesidir çünkü. Doğamız gereği birilerini ya da bir şeyleri sevmekteyiz. Sevmeye ve sevilmeye ihtiyaç duymaktayız. Hatta yalnızca görebildiğimiz şeylerin sevgisi bize yetmiyor ki Tanrının sevgisini isteriz. Durum böyle olunca, böyle güzel bir hissi kalbinde taşıyor diye birine şiddet uygulamak akıl kârı değildir. Bu tıpkı birini gökyüzünü seviyor diye dövmek gibidir. Bir gün biri beni gökyüzüne âşık olduğum için döverse buna şaşırmayacağım, çünkü mantıksızlıklar-aptallıklar yığının içinde yaşıyoruz.

Bunların yanında eşcinsel aşklar çok daha büyük engellerle karşılaşmaktadır. Pek ‘ahlaklı’ insanlar (doğrusu başkalarının cinsel hayatlarına karışacak kadar ahlaksız insanlar demek olur) tarafından eşcinsellik kadın olmaktan ‘bile’ daha aşağılayıcı bir şey olarak görülmektedir. Bu kadar aşağılık bir şey olunca eşcinsellik, yaşadığı aşk da aşağılık bir şey olmalı diye düşünen bu ahlaklılar takımı; eşcinsel aşklar yaşayan insanları, taciz etmeyi ahlaklı bulabiliyor. Bu kafasız ahlaklı takımına maruz kalan eşcinsellerin, aşk hayatları çok daha zor görünüyor.

İnsanlar, daha az bireylerin hayatlarını konuşmaya ve daha çok toplumdan bahsetmeye başlayınca hayat hepimiz için daha kolay ve yaşanılası olacak diye düşünmekteyim.


Okyanus Küçükbalık

‘’ Aşk

Sen kocaman çöllerdeki bir kalabalık gibisin,

Büyük denizlerde ender bir balık gibisin,

Bir üşütür, bir ısıtır, sen hem sağlık hem hastalık gibisin.’’

Özdemir Asaf


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder