8 Eylül 2011 Perşembe

AŞK TOKATI

Tik tak.. Tik tak.. Tik tak.. Ti…!

Saatin böylesi bir sessizlikte yeri yoktu zaten. Susması da iyi oldu. Her neyse..

Sessizlik diyorduk değil mi? Evet. Yarım saat önceki kavgadan sonra bu evdeki son ses suratıma inen tokatın sesiydi: “Aşk tokatı!” Sonra bütün sesler sustu. Çıkıp gitti evden o el, yüzümde izini bırakarak.

Son yarım saattir aynı pencerenin önünde durmuş karanlığa bakıyorum. Birlikte göklere çıkıp yıldızları tuttuğumuz bu pencere… Sonra evimiz… Çok değil, sadece birkaç ay öncesiydi. Hayatımdan pekçok şeyi çıkarıp atmam. Mini eteğimi, göğüs dekoltemi, erkek arkadaşlarımı ve hatta bazı kadın arkadaşlarımı, siyasi içerikli dergilerimi… Birlikte yaşamaya başladığımız bu evde bir süs eşyası gibi konumlandırılmıştım. Aşık olduğum adam, yakında evlenecek bir kadının bütün bunlarda uzak olması gerektiğine çoktan karar vermişti.

Hatta müzik zevkim bile onun elindeydi. Amaaaaan! Ne olacakti sanki.. Onun istediği müziği dinleseydim de bir şey kaybetmezdim. Mini etek de olmayıversindi hayatımda, zaten düzgün bacaklarım da yoktu. Siyasi dergilere de gerek yoktu eylemlere de; bu dünyayı ben mi kurtaracaktım! Arkadaşın çoğu da vakit kaybı! Zaten hayatımdaki her şeyim bu adam değil miydi?

Bunun gibi bahanelerle son aylarda değiştirdim hayatımı. İnsanların söylediği gibi olmadığına inandırdım hep kendimi: Bunlar dayatma değil, benim isteğimdi, hepsi benim tercihim. Onlar da bir gün ‘gerçek’ aşkı bulduklarında görecektim hallerini. Onlar da benim gibi özgürleşeceklerdi ve anlayacaklardı benim özgür bir kadın olduğumu.

Ama yarım saat öncesi, o tokatla her şeyi sorgulatmaya yetti. Çalışmak istememe destek olacağını sandığım adam, neyimin neyimin eksik olduğunu sorduğunda başladı bütün beyin çalkantısı. O ana kadar bu adamın ‘her şeyim’ olduğunu sanarken aslında hiçbir şeyimin olmadığı onun tokatından önce çarptı yüzüme. Beynimden dudaklarıma dökülen sorgulama sözcüklere karşılık bir soru daha geldi: Ben sana yetmiyor muyum?

Herkese karşı beni özgürleştirdiğini savunduğum bu aşk hangi ara beni ‘aşk kafesi’ne tıkmıştı? Benim tercihlerim neredeydi? Dahası, ben neredeydim? O anda, ikimizin sandığım bu hayatın ve bütün kurguların sadece onun olduğu göründü gözüme. Artık aşk perdesinin bütün korneşleri kopmuştu…

Aylarca o kadar kaptırmıştım ki kendimi ‘biz’ yalanına… ‘Ben’ kalmamıştı ortada. Peki ben yokken ortada, kim aşık olmuştu bu adama? Ben özgür olmadan duygularım özgür olamazdı ki? Ta en başından edilgen başlamışım bu ilişkiye. Aşık olmadım belki de, edildim. Yine o adamın kararıyla…

Şimdi yüzümdeki acı içimdeki sızıyla birlikte yokluyor beni. Geçen yarım saat öncesindeki ayların muhasebesine yeterken, özgürlüğüm arıyor gözlerim bu karanlıkta. Bugün beni bir başka bedene ve zihne hapsetmiş bu aşka döküyorum göz yaşlarımı.

Gülşah

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder